Geçtiğimiz hafta Amerikan Merkez Bankası (FED) Başkanı Janet Yellen ’in ABD senatosundaki konuşmasında faiz politikasıyla ilgili açıklamaları, ABD’de sadece aralık ayında bir faiz artırımı olabileceğini değil, 2017’de de faiz artırımı olabileceğini gösterdi.
Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) Mayıs 2013’ten beri “faiz artırdı, artıracak, artırma arifesinde” imalarını barındıran açıklamaları tüm dünya piyasalarını olduğu gibi, Türkiye piyasalarını da şekillendiriyor.
Amerikan Merkez Bankası (FED) Başkanı Janet Yellen; “Faiz artırımlarını çok uzun süre ertelemek, gelecekte daha hızlı faiz artırılmasına yol açabilir. Göreceli yakın bir tarihte Fed faiz artırımı uygun olabilir. ABD ekonomisinin bu yıl Fed hedeflerine ulaşma konusunda ilerleme sağlıyor, 2016’da istihdam kazanımlarımız tahminlerin oldukça üzerinde olacak. ABD ekonomisinde büyüme ılımlı bir hızla devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Öte yandan ABD’de işsizlik maaş başvuruları 12 Kasım’da gerileyerek, 43 yılın en düşük seviyesine ulaştı. İstihdam piyasasının hızla güçlenmeye devam ettiğini gösteren bu veri Fed ’in aralık ayında faiz artırmasını kolaylaştırabilir.
Amerika’da ki siyasi çalkantıların sona erip, artık Trump ile yoluna devam edeceği belirginleştikten sonra, herkes pozisyonunu ona göre aldı ve Amerika bir rahatlama dönemine girdi. Amerika ekonomisinin giderek genişleyici bir yola girmesi, ekonomik göstergelerinin, işsizlik verilerinin iyileşmesi, dünyaya verdiği parayı yavaş yavaş geri çekmesi ve faizini artırması veya bunu yüksek sesle söylemesinin sonucunun dünyaya enflasyon olarak yansıyacağı anlaşılıyor. Bütün dünyada artık sermaye kendisine güvenli bir liman arayışı içerisinde. Çin ekonomisinde yavaşlama, Avrupa’da süregelen durgunluk, işsizlik, Güney Afrika’da, Brezilya’da, Macaristan’da ki siyasi ve hukuksal gerginliklerin artması, dünya küresel sermayesinin tekrardan merkezine dönmesine neden oluyor. Dolardaki yükseliş buna dayalıdır.
Dolardaki değer artışı gelişmekte olan, dövizin bolluğuna ve dövizin ucuzluğuna dayalı yapay büyüme sergilemeye çalışan ve dış borçlanmayla bunu sürdüren ülkeler ekonomisi ve reel sektör şirketler için de çok can acıtıcı olacak gibi görünüyor. Yapay büyümenin bedelleri, sermaye hareketlerindeki yön değiştirme veya durgunluk, büyümede yavaşlama, işsizlik oranlarında artış olarak ödenecek.
Doların yönüne etki eden iki unsurun olduğunu biliyoruz. Bu konuyu “ Dolar Düşüyor mu? Düşmeye Devam Eder mi?” makalemde ayrıntılı açıklamıştım, şimdi kısaca tekrar edersem; Bunlardan biri içsel nedenler, diğeri ise dışsal nedenlerdir. Son dönemde Türkiye’de başkanlık, anayasa değişiklikleri, referandum gibi unsurlar ile sınır ötesi askeri operasyonlar gibi jeopolitik riskler TL’deki kırılganlığın artmasına neden oluyor.
Döviz kuru belirsizliği hakkındaki literatüre bakıldığında; belirsizliğin ihracatı olumsuz etkilediğini öne süren çalışmaların yanında, ihracatı geliştirici yönde etkilediğini öne süren çalışmalar da mevcuttur. İhracatçıların kur belirsizliğinden uzun dönemde kurtulmaları durumunda ihracat hacminin artacağı açıktır. Bunun için ya devlet eliyle döviz kuruna istikrar kazandırılması, ya da ihracatçıların kur riskinden korunma yöntemlerini kullanmaları gerekmektedir. Bir paranın yabancı paralara karşı değer kaybı, ihracatçının eline daha fazla yerli para geçmesine yol açacağı için ihracatçının dışarıya daha fazla mal satmasına ve dolayısıyla ihracata olumlu etki yapmasına neden olur. Paranın değer kaybı, borçlanma bedelleri, ithal enerji maliyetleri, ithal girdilerin bedelleri gibi maliyetleri artırdığı için sanayide ister istemez maliyet artışları ortaya çıkar ve ihracattan gelebilecek kazancın bir bölümü de buraya gider.
Bu soru ile alakalı uzmanlar ne düşünüyor diye baktığımda; genelde “İyi durumda değil. Eğer bu durumu kendi haline bırakırsak, bu durum bizi bir krize sürükleyebilir. Eğer bu durumu ciddiye alır da yapısal reformlara girişirsek, krize girmeden yeni bir çıkış yakalayabiliriz” düşüncesinin ağırlıklı olduğunu gördüm.
Türkiye ekonomisi için uzun vadeli kalıcı çözümler gerektiği konusuna katılıyorum. Ülkemizdeki tasarruf ve yatırımlarımızın artırılması çok önemlidir. Hükümetimiz uygulanabilir akıllıca hazırlanmış bir ekonomik programı ortaya koyduğunda, iç belirsizliklerimiz ortadan kalkacaktır. Gelişmekte olan ülkeler arasında daha az etkilenen ülkeler arasına gireriz. Yine ekonomik dalgalanmalar gelir, ama bunu çok daha hafif atlatabiliriz. Bizim ve çocuklarımızın daha iyi bir geleceğe sahip olması için, Türkiye’nin istikrarlı bir ekonomik büyümeyi gerçekleştirebilmesi gerekir. Türkiye sahip olduğu sosyal ve ekonomik potansiyeli ile dünyanın en büyük yirmi ülkesi içindedir. Sahip olduğumuz bu potansiyel, çağın gereklerine ve uluslararası duruma uygun olarak kullanıldığı takdirde, Türkiye kendine çok daha üst sıralarda yer bulacaktır. Bu ülkenin girişimcilerine, yatırımcılarına büyük görev düşen bir dönemdeyiz; dünyada kapitalist sistemin hegemonya kurduğu, bunu askeri ve siyasi alanlara da taşıdığını hepimiz görüyoruz. Devletimiz her bölgeye teşvikler, avantajlar sunuyor, bunu istismar etmeden ekonomiye katkı sağlamamız, ithalatı azaltıcı alternatif yerli üretimler, tarım, hayvancılık, sanayi yatırımları ile işsizliği azaltıcı ekonomik değer yaratıcı yatırımları artırmak zorundayız. Dışa bağımlı olduğumuz alanlarda mutlaka yerli ve milli emsaller üretmek artık sadece girişimcilerin değil, ülkeyi yönetenlerin, siyasilerin ve bu ülkede yaşayan, ülkesini seven herkesin görevi olmalıdır.
Şunu unutmayalım: “Kriz dönemleri aynı zamanda fırsat dönemleridir.” Bu Ülkenin Her Bireyi On Sene Sonra Geriye Dönüp Bakınca; “2016’da bir hain darbe teşebbüsü olmuştu, o dönem Türkiye’yi bölmek isteyenler içerde ve dışarda birçok faaliyet yürütülüyordu. Birileri de dövizi silah olarak kullanıp, ekonomileri batırmak, ülkeleri yönetmek için uğraşıyorlardı. İşte o günlerde ben de ülkesini seven biri olarak kendi kendime karar vermiştim: 2. Dünya Savaşında yıkılan Almanya ve Japonya yeniden kurulabiliyorsa, bir Japon ülkesi için iki saat ücretsiz çalışabiliyorsa, ben tarihe yön vermiş asil bir ecdadın nesli olarak daha fazlasını yapabilirim. Her ne yapıyorsam daha iyisini yapacağım, her zaman çalıştığımdan daha fazlasını çalışacağım, patlayana kadar kafamı yorup yeni şeyler üreteceğim, taklidi değil yerlisi millisini üreteceğim” demiştim. “Ve bunu ben ve benim gibi düşünen vatanperver milletim yaptı. Bugün bu elde ettiğimiz başarıyı o günlere borçluyuz” diyebilelim. New York ta “Türk Ekonomisini batıracağız göreceksin” diyen Rotchild ve Kissenger Ekonomide suni kargaşayı maşalarıyla yapmaya başladılar. Doları ve Euroyu aşırı yükselterek faizin Merkez bankası tarafından arttırılması hedeflenmekte ve Türkiye gereksiz yere borçlandırılmaya çalışılmaktadır. Bugünlerde başlatılan TL ye sahip çık kampanyasını doğru buluyorum imkanı olan herkesin # dövizinitürkiyeiçinboz kampanyasına destek vermesi gerekir. Şimdi başka bir mücadele başlıyor. Döviz almayın olanı bozdurun ki küçük hesaplarımızla onların büyük hesaplarına gelmeyelim.
Benzer Yazılar