Son zamanlarda birçok çalışanımızdan aldığım maillerde “işe girerken işverenin peşinen ibraname aldığı bunun geçerli olup olmadığı yönünde” sorular almaya başladım. İş hayatında çalışan işçiyi ilgilendiren önemli bir konu olarak gördüğüm bu hususta kafalarımızda tereddüt kalmaması için konuyu Yargıtay kararları ışığında anlatmayı doğru görüyorum.
İbranamenin (aklama belgesi) sözlük anlamı şöyledir; alacaklının borçludan her türlü alacağını aldığını ve böylece borçludan herhangi bir alacağı kalmadığını ve onu ibra ettiğini gösteren belge olarak tanımlanıyor.
İş Hukuku bağlamında ‘ibraname’ işçinin işten ayrılırken ücret, fazla çalışma, yıllık ücretli izin alacağı, ihbar ve kıdem tazminatı ve bunun gibi alacaklarını aldığına, başka alacağının kalmadığına ilişkin imzalayarak işverene verdiği belgeye denir. İbraname, iş hukukunda düzenlenmeyen bir belgedir.
Fakat iş hukukunu düzenleyen birçok kanunun yanında Borçlar Kanunu da hizmet akdi ile çalışanların haklarını ve borçlarını düzenleyen bir diğer kanun olarak yürürlüğünü muhafaza etmiştir. ‘İbraname’ hususu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 420. Maddesiyle açıklanmıştır.
Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 420. Maddesinde iş sözleşmesinin sona ermesinden bir ay içinde yapılan sözleşmelere geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmeleri (ivazlı ibra) ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli sayılmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 19. maddesinde feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir.
İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.
Yargıtay’ın kökleşmiş içtihatları çerçevesinde iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. Yargıtay 9.Hukuk Dairesi 15.10.2010 tarihli 2008/41165 Esas, 2010/29240 saylı kararında bu hususu açıkça şöyle belirtmiştir. “İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır. Dairemizin kararlılık kazanmış olan uygulaması bu yöndedir” Yine Yargıtay 9.Hukuk Dairesi 5.11.2010 Tarihli 2008/37441 Esas 2010/31943 Numaralı kararında “İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez“ demektedir. İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz Yargıtay 9.Hukuk Dairesi. 4.11.2010 tarihli 2008/37372 Esas 2010/31566 sayılı kararında “Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir” demektedir.
Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 27.06.2008 tarihli 2007/23861 Esas, 2008/17735 sayılı kararında Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır demiştiri Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun. 21.10.2009 tarihli , 2009/396 Esas, 2009/441 sayılı ictihat kararında ise
…İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır. İşçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir ibranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından borcun sona erdiğinden söz edilemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir Başka bir anlatımla ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.1.2010 Tarihli 2009/9-586 Esas, 2010/31 sayılı içtihat kararında “İbraname savunması hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 75. maddesi uyarınca hakim, şüpheli ve çelişkili gördüğü iddia ve sebepler hakkında açıklama isteyebilir. Davanın her aşamasında gerekli delillerin ibrazını talep edebilir” denmektedir.