Çoğu zaman iş hayatında işverenle yada iş yerinde çalışanlarla olan tartışma ortamlarında daha sonra söyleyemediğimiz duygu ve düşüncelerimizi ahlaki değerlere aykırı olarak, hatta ileri boyutlarda ağza alınmayacak hakaret ve küfürlerle karşı tarafa cep telefonu, mail, msn, twitter, facebookla paylaşabiliriz. İşte bütün bunlar işverene haklı fesih hakkı verebilir.
İş Hukuku’na göre; işçinin işverenine karşı sadakat ilkesi çerçevesinde hareket etmesi gereklidir. İşçinin sadakat borcu, doğruluk ve dürüstlük ilkesi temeli üzerine kurulu olup, işverenin korunmaya değer haklı çıkarlarını en iyi şekilde korumak ve söz konusu çıkarlara zarar verebilecek her türlü davranıştan kaçınmak yükümlülüğünü ifade eder.
Sadakat borcu, işçiyi sadece iş yerinde değil, iş yeri dışında da takip eden bir borçtur. İşçinin, sadakat borcunu belirleyen edimler, işçi ile işveren arasındaki iş ilişkisinin niteliğine göre farklılıklar göstermektedir. İşçinin sadakat borcu, işverenine karşı bazı olumlu davranışlarda bulunması yükümlülüğü olabileceği gibi kimi olumsuz davranışlarda bulunmaması yükümlülüğü şeklinde de karşımıza çıkabilir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin 2 numaralı bendinde, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller sıralanmış ve belirtilen durumlar ile benzerlerinin varlığı halinde, işverenin iş sözleşmesini haklı fesih imkanının olduğu açıklanmıştır. Yine değinilen ben bendin (a) alt bendinde, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin melek sırlarının ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan işçi davranışlarının da işverene haklı fesih imkanı verdiği ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere yasadaki haller sınırlı sayıda olmayıp, genel olarak işçinin sadakat borcuna aykırılık oluşturan söz ve davranışları işverene fesih imkanı tanımaktadır. İşçinin eleştiri sınırları içinde kalan söz ve davranışları ise, işverene haklı fesih imkanı vermez.
Davacı iş yerinde şube müdürü olarak çalıştığını, sözleşmenin haksız olarak işveren tarafından sonlandırıldığını belirterek kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı davanın reddini istemiştir. Mahkemece toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre davanın kabulüne karar verilmiştir. İş sözleşmesinin, işçinin doğruluk ve bağlılığa aykırı söz veya davranışları sebebiyle işverence haklı olarak feshedilip feshedilmediği noktasında taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur. Somut olayda davacı iş yerinin Antalya Şube Müdürü olarak çalışmaktadır. İş sözleşmesi 27.06.2012 tarihinde, 21.06.2012 tarihinde gönderdiği e-mailin bankanın devre mülk satışlarıyla ilgili olarak personelin iş heyecanını olumsuz etkilediği e-posta da dava açma ve şikayet etme gibi tehdit ve şantaj içeren ifadelerle bir takım çıkarlar öne sürmüş olması nedeniyle 4857 Sayılı Kanun’un 25/2, e, h bendi gereği haklı nedenle feshedilmiştir. Dosya kapsamında davacının 21.06.2012 tarihinde gönderdiği devre mülk satışına ilişkin mail kapsamı itibariyle eleştiri sınırları içerisinde değerlendirilebilir. Ancak 232.06.2012 tarihli mailde davacı işten ayrılmayı düşündüğünü, şubede hukuka aykırı işlemler yapıldığını, mecbur kalırsa dava açıp, BDDK ya gideceğini, bunlara gerek kalmadan tatlılıkla işi bitirmek istediğini yazmıştır. Ayrıca davacı 02.07.2012 tarihinde …..’ta işe başlamıştır. Bu nedenle davacı gönderdiği bu mailde artık işten ayrılmayı kafasına koyduğunu ve mail içeriği ile de işverenine tazminatlarını almak amacıyla şantaja yönelik cümleler sarf ettiğinden artık işveren açısından doğruluk ve dürüstlük kuralı gereği iş akdini haklı nedenle tazminatsız olarak kıdem ve ihbar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken haklı nedenin ispatlanamamış olması nedeniyle kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 12.06.2014 gününde oybirliği ile karar verildi. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2.2.2005 tarihli 2004/32049Esas 2005/2901nolu kararında
Yerel mahkeme, isteği kabul etmiştir. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davalı, davacının çay molasında davalı şirket hakkında ağza alınmayacak küsur ederek işverenin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarf ettiği için 4857 Sayılı Kanunun 25/2-b maddesi uyarınca haklı nedenle feshedildiğini savunmuş ; mahkemece, hakaret edildiğinin tarafsız tanıklarca somut bir biçimde ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın kabulüne, feshin geçersizliğine ve işe iadeye karar verilmiştir. Dosya kapsamına göre, yapılan yargılamada dinlenen davalı tanığı H. E.’nin davacının “çay molası verildiği bir sırada ulu orta bağırarak, herkesin duyacağı bir biçimde, böyle işi sinkaf ederim… diye sözler sarf etmeye başladı, kendisini uyarmama rağmen ağza alınmayacak şekilde küfürlü konuşmasına devam etti…” şeklindeki beyanının, davacı tanığı O.A.’nın “… Olay akşamı çay kuyruğunda idim. Güvenlik amiri davacının yanına gelerek “sen ne biçim konuşuyorsun, işverene bu şekilde hitap edilir mi…” şeklinde sözler söyledi, davacı ile aramızda 1.5 metre mesafe vardı, ben kendisinin hakaret veya küfür ettiğini duymadım…” şeklindeki beyanı ile biri diğerini tamamlar ve destekler mahiyette olması karşısında işveren ve işçisine sataşma eylemi olmasa da bu hareketin iş yerindeki çalışma düzenini bozacak bir eylem olduğundan davalı işverenin feshin geçerli sebeple olduğunu ispat ettiğinin kabulü ile davanın reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi hatalıdır.
HÜKÜM: 1. Davanın kabulüne dair Karşıyaka İş Mahkemesinin 8.3.2004 tarihli, 2003/589 Esas, 2004/73 Karar no.lu kararının bozularak ortadan kaldırılmasına,