Türkiye’nin vergi sistemi değerlendirildiğinde, mükelleflerin vergiye yönelik gönüllü uyumlarının düşük olduğu ve kayıt dışı ekonominin boyutlarının gitgide büyüdüğü görülmektedir. Bu noktada, vergi gelirlerini arttırmak için mevcut vergi mükelleflerine ek külfet getirmeden, vergi gelirlerini arttırmanın yollarını aramak gereklidir. Ülkemizde vergilerin bütçemizin % 83,2’lik bir kısmını oluşturduğu göz önüne alındığında, ödenen vergilerin devletin en önemli finansman kaynaklarından biri olduğu açıkça görülecektir.
Vergi, ülkemiz için bu kadar önemli olmasına rağmen, ülkemizde kayıt dışının yüksekliği karşısında “Vergi idaresi ne yapıyor?” sorusunu sormamıza neden olmaktadır. Ben, bu yazımda kısaca bu sorunun cevabını vermeye çalışacağım.
Bildiğimiz gibi, çok kısa süre önce ülkemiz için, bana göre çok önemli bir bakış ile, Maliye Bakanlığımız önemli bir değişiklik yaptı.
Ne yaptı diyecek olursanız?
Ülkemizde vergi denetimi yapmaya yetkili Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın merkezi denetim birimi, Gelirler Kontrolörleri Başkanlığı ve taşra denetim birimi Vergi Denetmenleri Büro Başkanlıklarından oluşan çoklu bir denetim yapısı söz konusuydu. Ülkemizde, Maliye Bakanlığı’nın fonksiyonlarının artması ve yaygınlaşması gerekçesiyle arttırılan denetim birimlerinin sayısı, bir yandan mükerrer denetime ve kaynak israfına, diğer yandan da denetim kargaşasına ve denetim birimleri arasında koordinasyonsuzluğa sebep oluyordu. Maliye Bakanlığı, bahsettiğim tüm bu incelemeye yetkili kurumları tek çatı altında topladı ve Vergi Denetim Kurulu Başkanlığını oluşturdu.
Birleşme sonucu, Gelirler Kontrolörleri, Maliye Müfettişleri, Vergi Denetmenleri ve Hesap Uzmanları kadroları kaldırılarak, Vergi Müfettişliği adı altında tek bir kadro oluşturuldu. Bu kurulun klasik alışılmış denetimler dışında yetişmiş ve her yıl sayıları biraz daha artırılan personeli, mükellefin haklarını ihlal etmeyen, tarafsız, dürüst, objektif, işlerin zorluğuna rağmen mükelleflerine karşı nezaket sınırları dışına çıkmayan, etik değerlere riayet etme gibi ilkelerle çalışmaya başladı. Tabi, bunların dışında gelişmiş bilgisayar programları ve ciddi veri analizi gibi teknik desteklerle de denetim kolaylığı oluşturuldu.
Vergi Denetim Kurulu, vergi incelemelerine alınacak mükelleflerin seçiminde bahsettiğim yazılımlar vasıtası ile oluşturulan analizlerden yararlanma konusunda sürekli bir araştırma ve geliştirme çabası içerisinde. Vergi incelemesine alınacak mükelleflerin seçiminde yakın geçmişte kullanılan programın adı MERAK idi. Şimdilerde “Merak” sürecinden öğrenilenlerden hareketle daha gelişmiş bir program kullanılmaya başlanmış: “Risk Analiz Sistemi”.
Risk analiz Sistemi nedir?
Yapılacak vergi incelemeleri sektör, konu ve mükellefler itibariyle vergi denetim kurulu (VDK) bünyesinde kurulmuş bulunan Risk Analiz Merkezinde, mevcut ve yeni geliştirilen Risk Analiz Sistemi (RAS) programları kullanılarak yapılan analiz ve mukayeseler neticesinde belirlenmektedir.
Mali İdare analizler yaparken, mükelleflerden elektronik ortamda topladığı verilerin yanında, finans kuruluşlarından, SGK, tapu, Gümrük İdaresi gibi kamu kurum ve kuruluşlarından topladığı verileri de kullanmaktadır.
Mükelleflerin faaliyetleri, gruplar ve sektörler itibariyle mukayeseli olarak değerlendirilmekte ve risk alanları tespit edilmektedir. Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı, kullandığı bu programların dışında, 30’u aşkın devam eden otomasyon projesi ile önümüzdeki dönemlerde daha da güçlenmiş ve daha fazla denetim yapabiliyor olacaktır.
Şu ana kadarki gelişmelere baktığımızda, zaten bunu görmek mümkün. Denetim sayısının 2011’de 16 bin, 2012’de 47 bin, 2013 yılında ise 71 binin üzerine çıktığını görmekteyiz. Henüz sonuçları açıklanmamasına rağmen, bana göre 2014 yılında da en az bir önceki yılın %50 fazlası inceleme yapılmıştır. Oturan ve her gecen gün gelişen Maliye Bakanlığının bu incelemelerinin 2015, 2016 yıllarında ve sonrasında artarak devam edeceğini, denetim ve inceleme sayısında büyük artış olacağını söylemek yanlış olmaz.
Vergi Denetim Kurulu’nda risk analizinin amacı, sınırlı zaman ve kaynakların en uygun düzeyde kullanılarak, denetim faaliyetlerinin verimliliğinin artırılmasını sağlamak, veri ambarında bulunan mevcut verilerin daha etkin bir şekilde analizlerde kullanılarak, işlevselliğini arttırmaktır. Risk analiz sistemi ile incelenecek mükelleflerin seçiminde öncelikli olarak, vergi kayıp ya da kaçağı riski yüksek olan mükelleflerin ve/veya sektörlerin belirlenmesi amaçlanmaktadır
Risk analiz sistemi nasıl çalışır?
Gelişen teknolojinin imkânları da iyi kullanıldığından, sistemle hangi mükelleflerin denetlenmesi gerektiğine yönelik gruplar veya sektörler rahatça saptanabilmektedir. Sadece bununla da kalınmayıp, risk alanları da rahatça belirlenmektedir. Bu çerçevede belirlenen risk alanlarındaki mükellefler objektif kriterler baz alınarak tespit edilmektedir.
Vergi Denetimlerinde Sadece Risk Analiz Sistemi mi Kullanılır?
Vergi Müfettişleri denetimlerini sadece risk analiz sistemi verilerine göre yapmamaktadır. Denetim yapılacak mükelleflerin yüzde 90’ının risk analiz sisteminin çıktılarına göre belirlenmesinin yanında;
- İhbar ve şikâyetler dikkate alınarak,
- Çapraz kontroller, teftiş, soruşturma ve incelemelerden çıkan sonuçlardan vergi incelemesine gidebildikleri gibi,
- Maliye bakanlığı ile bilgi alışverişi protokolü imzalayan kamu kurum ve kuruluşlarına intikal eden vergisel konular içeren hususlar da dikkate alınarak incelemeler yapılmaktadır.
Bu incelemelerden korkmalı ve ticaretten kaçmalı mıyız?
Bu soruyu soran birçok okurum olabilir. Ancak, yıllardır kayıt dışının Ülkemize zararlarını anlatırken, vergi mükelleflerimize de önerilerde bulunmaktaydım. Bunlardan bazılarını kısaca tekrarlayacak olursam;
- Ülkemizde her zaman vergi veren mükellefin güçlü olması, işini büyütmesi ve kar etmesi, Devletin arzuladığı bir gerçektir. Çünkü, sanayici, ticaret erbabı kar ediyorsa, bu Ülkemiz için daha fazla istihdam, daha fazla yatırım demektir.
- İşini iyi, doğru yapan, sorumluluklarını tam anlamıyla yerine getiren, kayıt dışından uzak duran, muhasebesini doğru yürüten hiç bir mükellefin denetimden korkmaması gerekir.
Sonuç olarak, vergi idaresinde yapılan tüm çalışmaların kayıt dışı ile mücadeleyi destekleyen, mükellef- idare ilişkisini kolaylaştıran ve vergi idaresini sorun değil, çözüm merkezi yapma çalışmaları olduğunu görmekteyiz. Yine görüyoruz ki, artık eski vergi idaresi yok, teknolojiyi, bilgiyi kullanan, iletişim ağı genişlemiş kontrol mekanizmaları sıkılaştırılmış yeni bir vergi idaresi, Türkiye’nin en hızlı değişen ve gelişen kurumu olmuştur. Bu değişim, ticaret yapan firmalarımız ve onların yönetici ve patronlarınca da görülmelidir.
Şirketlerin kayıt dışından uzaklaşarak, ödemelerini bankalardan yapması, Mali Müşavirlerini artık bir muhasebeci gibi değil, bir danışman gibi görmesi gerekmektedir. Mali Müşavirlerimiz de şirketlerinde risk analiz rasyolarını dikkatle inceleyip, gerekli önlemleri almalılar. Ancak, şirket yönetici ve patronları bununla da kalmayıp, aralıklarla firmalarını her an denetime girecekmiş gibi üçüncü bir göze de inceleterek, eksik ve hatalarını tamamlamalıdırlar.