İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işveren, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanununun 77. maddesinin açık buyruğudur.
Türk hukuk mevzuatında iş kazalarından dolayı riskler; oluşmaması için İş Hukuku mevzuatı ile oluştuktan sonra kişinin uğradığı zararın giderilmesi için Sosyal Sigortalar ve Borçlar hukuku mevzuatı ile güvenceye alınmıştır.
Mevzuat nedir?
Herhangi bir alandaki faaliyetleri ve ilişkileri düzenlemek üzere yetkili bir mercii tarafından düzenlenen hukuk kurallarının tümüne birden verilen isimdir.
- Mevzuat, Resmi Gazete’de yayınlanan ve uygulanması zorunlu olan;
- Yasa (Kanun),
- Kanun hükmünde kararname,
- Tüzük,
- Yönetmelik,
- Genelge,
- Talimat ve
- Tebliğlerden oluşmaktadır.
İş Kazası Nedir?
5510 sayılı Kanunun 13. maddesinde iş kazası tanımı yapılmıştır. Sigortalının geçirdiği kazanın iş kazası sayılması ancak durumlarının bu tanıma uyması ile mümkündür. Buna göre iş kazası;
- Sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada,
- İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
- Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak iş yeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
- Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
- Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında,
- Meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan olaydır.
Neler İş kazası Olarak Değerlendirilir?
Bir olayın iş kazası olarak nitelendirilebilmesi için dört unsurun gerçekleşmesi gerekir. Bunlar;
- Kazaya uğrayanın sigortalı olması,
Kaza sonucu bedence veya ruhça özre uğrayanın, 5510 sayılı yasa kapsamında “sigortalı” bir kimse olması zorunludur. Aksi takdirde, bir iş kazasından söz edilmesi mümkün değildir. Örneğin, bir işverenin kendi iş yerinde ücretsiz çalışan eşi ya da askerlik hizmetlerini er olarak yapmakta olanlar kazaya uğraması durumunda 5510 sayılı Kanun anlamında bir iş kazası sayılmayacaktır.
Kimlerin sigortalı sayılacağı 5510 sayılı yasanın 4. maddesinde belirlenmiştir. Buna göre;
- Hizmet akdi ile işveren tarafından çalıştırılanlar,
- Köy ve mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar (gelir vergisi mükellefi olanlar, esnaf ve sanatkarlar, ticari şirketlerin ortakları, tarımsal faaliyette bulunanlar),
- Kamu idarelerinde çalışanlar.
- Sigortalılar, işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı sayılacaklarından (5510/7); bunların işveren tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmemiş olması, bu niteliklerini ortadan kaldırmaz (5510/92),
- Yani sigortalı sayılanlar, kuruma bildirilmeden bir kazaya uğrasalar dahi yine uğradıkları kaza iş kazası sayılacaktır.
* Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 30.5.1995 tarihli 4641/5019 sayılı kararında “Olayın iş kazası sayılması için kazaya uğrayan ile işveren arasında Borçlar kanunundaki tanımlamaya göre hizmet sözleşmesinin mevcut olması gerekir” denmiştir. Yargıtaya göre; “sigortalı sayılmayan 5510/6” bir kimsenin uğradığı kaza, iş kazası olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
* Bunlar bir iş sözleşmesine dayanarak işveren tarafından çalıştırılsalar bile 5510 sayılı yasa kapsamı dışında tutulduklarından, iş kazası sigortası hükümlerinden yararlanamazlar.
* Yargıtaya göre; bir kimse iş yerine arkadaşını ziyaret amacıyla geldiği sırada bir kaza geçirdiğinde, sigortalı olmadığı için, bu olay iş kazası olarak sayılmaz. Bununla birlikte kanun, istisnanın istisnası denilebilecek bir düzenlemeyle bazı kimseleri iş sözleşmesine dayanarak çalışmasalar bile bazı sigorta kolları bu durumu iş kazası açısından sigortalı saymıştır.
Bu kimselerin başında çıraklar gelmektedir.
- 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununa göre, “…Aday çırak, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere sözleşmenin akdedilmesi ile Sosyal Sigortalar Kanununun iş kazaları ve meslek hastalıkları hükümleri uygulanır” Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 20.9.1993 Tarih ve 1888 / 9625 sayılı kararında endüstri meslek lisesi öğrencisinin uğradığı kaza iş kazası olarak nitelendirilmiştir.
- Sosyal Güvenlik Destek Primi ödeyenler de (5510, 5-d), kazaya uğradıklarında iş kazası sayılacaktır. Dolayısıyla, bu kişiler iş kazası sigortasından sağlanan yardımlardan yararlanabileceklerdir.
- Kazalının hemen veya sonradan bedenen veya ruhen özre uğramış olması,
Sigortalıyı bedenen ya da ruhen özre uğratan yahut ölümüne neden olan olayların oluşumuna neden olan etkenler konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.
İş kazası, yabancı ve dıştan gelen bir etken yani, dış bir olay sonucu mağdurun vücut bütünlüğüne, organik yapısına zarar vermelidir. Dıştan gelen olay;
- İş yerinde patlama,
- Bir maddenin çarpması,
- Düşmesi,
- Ortam havasından zehirlenme,
- Elektrik cereyanına kapılma,
- Yüksekten düşme,
- Güneş çarpması gibi.
Buna karşılık, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 13.10.2004 Tarihli, 2004/21-529 Esas 2004/527 No.lu kararında iş yerinde olmasa dahi, sigortalının kronik kalp yetmezliği veya beyin anevrizması sonucu ölümü dışarıdan gelen bir etkenle bir ölüm şekli olmadığı halde Yargıtay iş kazası olarak kabul etmiştir.
- Sigortalının uğradığı kaza, yer ve zaman itibariyle 5510 sayılı kanunun 13. maddesinde belirtilen hususlardan birinde meydana gelmesi
Kazaya uğrayan sigortalı;
- İş yerinde bulunduğu sırada,
- İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle,
- Görevli olarak iş yeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
- Emziren kadının, çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
- İşverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında olmalıdır
5510/11’e göre, sigortalı sayılanların işlerini yaptıkları yerler “iş yeri” olarak tanımlanmıştır. İş yerinde üretilen mal veya verilen hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen iş yerine bağlı yerler, dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ile araçlar da iş yerinden sayılmış bulunmaktadır.
Bu duruma göre, sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada, örneğin;
- Avluda koşarken düşmesi sonucu bedence sakatlanması,
- Yemekhanede kavga etmesi sonucu yaralanması,
- Dinlenme yerinde, herhangi bir şahıs tarafından tabanca ile vurulması,
- İş yerinde intihar etmesi,
- İş yeri sınırları içerisinde bulunan havuz gibi yerlerde boğulma sebebiyle ölüm halleri de iş kazası sayılmaktadır.
Bu açıklamalarla alakalı yargıtayın aşağıdaki kararları da mevcuttır.
[Yargıtay 21.HD., 1.7.2004, 6433/6503]
(Yargıtay 10. HD., 5.7.2004, 4465/6425)
(Yargıtay 10. HD., 29.3.1979,8413/2759)
Yargıtay’a göre, yasadaki bu düzenleme ile ortaya çıkabilecek kazaların büyük bir bölümünü iş kazası olarak kabul edilmektedir. Sigortalının hangi nedenle olursa olsun, iş yerinde bulunduğu sırada uğradığı her kaza, diğer unsurlar da birlikte ise iş kazası olarak kabul edilecektir. Sonuç olarak, bir işçi iş yerine veya eklentilerine ayağını bastığı andan, iş yerinden ayrıldığı ana kadar, çalışır durumda olsun olmasın, işverenin otoritesi altında olsun veya olmasın meydana gelen olay iş kazasıdır.
4. Kazada nedensellik “illiyet” bağının bulunması,
Bir kazanın iş kazası sayılabilmesi için;
- Sigortalının gördüğü “iş” ile meydana gelen “kaza” olayı arasında,
- “Kaza” olayı ile “uğranılan özür” arasında uygun illiyet bağı bulunması gerekir.
Çünkü 5510 sayılı yasanın 13. maddesinin son fıkrası iş kazasını, sigortalıyı ÖZRE uğratan olay biçiminde nitelendirmiş olması, nedensellik (illiyet) bağını iş kazasının bir unsuru konumuna sokmuştur.
O halde, bir kaza olayının sadece varlığı yeterli değildir. Olay ile sigortalının uğramış bulunduğu bedenen veya ruhen özür arasında bir ilişkinin bulunması ya da olayın“nedeni” ile “sonucu” arasında bir bağın varlığı gereklidir. Dolayısıyla işçinin geçirmiş olduğu her kaza, iş kazası sayılmaz. Bir olayın iş kazası olarak değerlendirilebilmesi illiyet bağının da bulunmasına bağlıdır.
Yargıtay verdiği birçok kararında bu anlamda uygun illiyet bağının varlığını aramıştır.
Bir olayda, sigortalı iş yerinde sıva yaparken iskeleden ayağı kayması sonucu düşmüş ve ayağında bir sıyrılma meydana gelmiştir. Bu olaydan 8 gün sonra bu kişi septisemi şoku nedeniyle böbrek yetmezliğinden ölmüştür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 7.3.1990 tarihli, 10 – 40/147 sayılı kararında ayaktaki sıyrık olayı ile septisemi hastalığı ve akut böbrek yetmezliği arasında uygun neden – sonuç bağı var ise, olay SSK. 11/A hükmü çerçevesinde iş kazası sayılacağına karar vermiştir.
Kazalardan Dolayı İşverenin Sorumluluğunun Sınırı
Kazalardan dolayı işverenin sorumluluğu 3 halde sınırlandırılabilir:
1- Mücbir sebep: Bu husus sorumlunun faaliyet ve işletmesi dışında oluşan kesin ve kaçınılmaz olarak olayın meydana gelmesini etkileyen o an için karşı konulması mümkün olmayan olaylardır. İşverenin olayın meydana gelmesinde veya sonuçlarının azaltılmasında bir kusurunun olmaması esastır.
2- Zarar görenin ağır kusuru: Neden sonuç ilişkisinin kesilmesine çalışanın kendi davranışı sebep olmuş ve illiyet (nedensellik)bağını tam kesmiş ise ağır kusurdan söz edilebilir. Çalışan işin ifası sırasında kendisinden beklenen en temel basit ve olağan özeni göstermemiş ise onun bu davranışı işverenin sorumluluğunun kalkmasına teşkil eder. Çalışanın kusurlu davranışının illiyet bağını tam kesmediği halde ise ortak neden-sonuç ilişkisinden bahsedilerek birlikte kusur ve tazminat indirimi bir olasılık olarak gündeme gelebilecektir.
3- Üçüncü şahsın ağır kusuru: Üçüncü şahsın ağır kusuru neden-sonuç bağını kesebilecek yoğunlukta ise işverenin sorumluluğu kalkacaktır. Zira bu durumda işverenin işletme tehlikelerine karşı önlem alma borcu geri plana itilmekte ve üçüncü şahsın ağır kusuru zararı doğuran sebep olmaktadır.
Bunlardan herhangi biri ile iş kazası ile fiilin işlenmesi ve zarar arasındaki bağlantı kopar. Bu nedenle, iş kazasına uğrayanın zararından işveren sorumlu tutulamadığından, zararın tazmini de kendisinden istenemez.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 3.2.2010, E. 2010/21-36, K. 2010/671 sayılı kararı
Özet
1. Kaza geçiren işçi, E. Şirketinde 3 hafta önce işe başlamış olup, işi sipariş üzerine çeşitli iş yeri, ev gibi yerlere su götürmektir. Olay tarihinde, teslim edilen suyun bedelini tahsil amacıyla gidilen binanın asansörünün bozuk olmasına ve kabinin katta olmamasına rağmen kapısının açılması neticesinde işçi, adımını atarak asansör boşluğuna düşmüş, hayatını kaybetmiştir. Uyuşmazlık, kazadan işverenin sorumlu tutulup tutulamayacağına ilişkindir. Tartışılması gereken husus, somut olayda iş kazasının oluşmaması için işverenin ne gibi bir tedbir alması gerektiği meselesidir.
2. Bir olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi, işverenin her durumda bu kazadan sorumlu tutulmasını gerektirmez. Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında bir kazasından işverenin sorumlu olması için, işverenin iş güvenliği önlemlerini alma ve özen gösterme yükümlülüğüne aykırı davranışı veya ihtimal göstermesi sonucu kaza meydana gelmiş olmalıdır. Diğer bir deyişle, oluşan kazadan sorumlu olabilmesi için işverenin kusurunun kanıtlanmış olması gerekir.
3. Asansörün bozuk olduğu, kata kabinsiz geldiği, merdiven boşluklarının ışıklandırılmadığı, asansör önüne uyarıcı levha konulmadığı belirlenmiş olduğuna göre; ayrıca işverenin işçisine el feneri gibi aydınlatma aracı vermesi İstanbul gibi bir yerde bulunan binada pek de hayatın olağan akışına uygun düşmediğinden ve işverenin işçinin her gittiği binayı önceden kontrol etmesi de hayatın olağan akışına aykırı olacağından, bu konuda işverenin alabileceği bir tedbirin olmadığı, dolayısıyla kusurlu sayılamayacağı kabul edilmelidir.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi Kararı
DAVA: Taraflar arasındaki “Maddi ve Manevi Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 6. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.07.2008 gün ve 2000/1020 E. 2008/569 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili, davalılardan E. Cansu Ltd. Şti. vekili, dahili davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 03.03.2009 gün ve 2008/20034 E. 2009/3026 sayılı ilamı ile;
(… Dava 10.03.2000 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
…İşverenin kusurlu eylemi ile zarar arasında uygun bir illiyet bağı yoksa, işverenin sorumluluğundan söz edilemez. Kusur sorumluluğunda 3 halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar, mücbir neden, zarar görenin ve 3. kişinin ağır kusurudur. İlliyet bağı sorumluluğun temel öğesidir.
Olayın üçüncü kişiler ile kazalının müşterek kusurlu eylemleri sonucu meydana geldiğinin ve illiyet bağının kesildiğinin anlaşılmasına göre işverenin kusursuz sorumluluğunun da söz konusu olmadığı ortadadır. Hal böyle olunca davalı işveren …. Ltd. Şti’ne yönelik davanın reddi gerekirken yazılı şekilde tazminattan sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda diren ilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
KARAR: Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında, gerçekleşen, bu ölüm olayının 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 11. maddesine göre bir iş kazası olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Öncelikle, belirtilmelidir ki bir olayın iş kazası olarak nitelendirilmesi, işverenin her durumda bu kazadan sorumlu tutulmasını gerektirmez. Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında bir kazasından işverenin sorumlu olması için, işverenin iş güvenliği önlemlerini alma ve özen gösterme yükümlülüğüne aykırı davranışı veya ihtimal göstermesi sonucu kaza meydana gelmiş olmalıdır. Diğer bir deyişle, Özel Daire bozma ilamında da değinildiği üzere oluşan kazadan sorumlu olabilmesi için işverenin kusurunun kanıtlanmış olması gerekir. Yerel mahkemece oranları belirlemek için alınan her iki bilirkişi raporunda da davalı E. Şirketi’nin. “….İş Kanunu madde 73. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü madde 2,4’e aykırı hareket ettiği, bu çalışanın can güvenliği için sağlaması gerektiği…”
Gerçekleşen kazada işverenin işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili alabileceği bir tedbir bulunmadığı görüşü kurul görüşmelerinde çoğunluk bulduğundan, işverene kusur yükleyen bilirkişilerin görüşünü esas alan Yerel Mahkemenin bu yöndeki gerekçesine iştirak edilmemiştir. O halde, Özel Daire bozma ilamında ve yukarıda açıklanan gerekçelerle, davalı işveren E. Şirketi’ne kusur yüklenemeyeceğinden, davalı işverene karşı açılan davanın reddine karar verilmeli, diğerleri hakkında da oluşan bu sonuca göre değerlendirme yapılarak hüküm kurulması gerekmektedir
Açıklanan bu gerekçelerle, Özel Dairenin bozma ilamındaki bu görüş isabetli değildir. Açıklanan bu değişik gerekçeyle ve yasaya aykırı bulunan direnme kararının bozulmasına bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.