UNESCO ’nun yaptığı araştırmalar, Dünya nüfusunun yaklaşık %10 ‘nunun ülkemiz nüfusunun da %12,29 ’unun engelli olduğunu göstermektedir. Ülkemiz açısından yaklaşık 10 milyon kişinin engelli olduğu anlamına gelen bu oran, hayli yüksektir. Ancak bu kadar yüksek bir engelli nüfusunu, toplumun fark edip etmediği sorusuna ne yazık ki, olumsuz olarak cevap almaktayız.
Gerek engellilerin kendilerini topluma yeterince fark ettirememeleri ve gerekse Devlet mekanizmalarının, yani merkezi ve yerel yönetimlerin ve özel sektörün engelli topluluğuna duyarsız olması, ortada bir “fark etme – fark edilme” sorunu olduğunu göstermektedir.
Ülkemiz nüfusunda önemsenmesi gereken bir sayıdaki engelli vatandaşların yaklaşık 8,4 milyonu evine mahkum bir şekilde hayatını sürdürmektedir. Bu orandan sadece İstanbul da 40 bin görme engelli vatandaşımızdan 38 bini sokağa çıkamamaktadır. Ülkemizde sayıları 3 milyona yaklaşan işitme engelli de aramızda yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır.
İçimizden birilerinin artık bu sayısı hiçte azımsanmayacak rakamlara ulaşan engelli vatandaşlarımızın sorunlarını öğrenip, anlamaya çalışarak, onlarla empati kurarak “ben ne yapabilirim” diye düşünme zamanı gelmedi mi?
Engellilerin topluma katılmalarının önündeki engellere kısaca bakacak olursak:
- Ulaşım,
- Fiziksel çevre ve konut sorunu (Yollar, kaldırımlar, kamu binaları, parklar ve bahçeler, okullar, içinde yaşanılan konutlar, ulaşım araçları ve bunun gibi daha bir çok fiziksel çevre unsuru)
- Eğitim
- Rehabilitasyon ve araç-gereç gereksinimi
- Özel Yaşam
- İstihdam Sorunu
- Sosyal güvence
Tüm bu sorunlar içerisinde işsizlik ve çalışma yaşamından kaynaklanan sorunlar, engellilerin diğer sorunları daha şiddetle yaşamasına neden olacak etkilerde bulunan bir özelliğe sahiptir.
Her engellinin yapabileceği bir iş vardır. Engellinin fiziksel ve ruhsal işlevlerinde bir bozulma ya da eksiklik olsa dahi onların bu niteliklerini dikkate alan uygun bir eğitim ve rehabilitasyondan geçirilmesini sağlayarak, engelli vatandaşlarımızın da çalışıp ve üretime katkıda bulunmasını sağlayabiliriz.
Bu gün gelinen noktada, engelli istihdamının görünümü genel olarak şudur;
Sorun bir yanıyla çok uzun süredir yaşanan, müzminleşerek yapısal bir özellik kazanan, genel işsizlik sorununun bir parçasıdır. İşsizlik, çok yönlü neden ve sonuçlara sahip bir olgudur. Bu sorunu, yalnız engellilerin değil tüm insanların gündeminde bir sorun olmaktan çıkarmak kuşkusuz en büyük amaç olmalıdır.
Fakat bunu engellilerimiz açısından öncelikli çözmek Ülke olarak görevimizdir.
Bu gün ülkemizde engelli iş gücü arasında işsizlik oranının tam olarak ne olduğu bilinmemektedir. Kendine özgü yanlarıyla engelli sorunlarının en önemli boyutlarından birini oluşturan engellilerin istihdamı sorunu, sosyal politikanın odağında yer alarak en kısa sürede çözüme kavuşturulmayı beklemektedir.
Engellilerin çalışması ve işsizlikten korunması konusu uluslararası ve ulusal mevzuatımızda gereğince işlenmiştir. Ancak bu alandaki asıl sorun toplumsal anlayıştan, uygulamadaki tutarsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Bu gün ülkemizde engelliler üretken ve yaratıcı çalışmak, insanca ve onurlu bir yaşam sürdürebilmenin mücadelesini vermektedirler. Bu yüzden engelli bireyin de topluma uyumunda, toplumla bütünleşmesinde bir işe sahip olması büyük önem taşır.
2022 sayılı 65 yaşını doldurmuş muhtaç, güçsüz ve kimsesiz Türk vatandaşlarına aylık bağlanması kanunu kapsamında;
- Engellilerin %27 si aylık almakta,
- %11 ‘i sosyal yardımlaşma dayanışma genel müdürlüğünün ayni nakti yardımlarından istifade etmekte
- %6 ‘sı sosyal hizmetler çocuk esirgeme kurumundan destek alırken
- %4 ‘lük bölümü toplumdaki hayırsever vatandaşların desteğini almaktadır.
Hayatlarını idame ettirmeleri göz önüne alındığında engellilerin hayat standartlarının daha yüksek olması gerekmektedir.
Engellilerin %86 ‘sının herhangi bir işte çalışmadığı tahmin edilirken bu konuda ayrıntılı araştırma ve analiz sonuçlarının elimizde olmaması da ayrıca bizim için düşündürücü olmalıdır. Unutmamalıyız ki işsizlik ve toplumsal baskı gibi birçok unsur çalışamayan engellinin toplumsal hayattan uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Yeni yasal düzenlemeleri okurken “Sosyal güvencesine bakılmaksızın engelli kimlik kartı olan engelli vatandaşların engelleri sebebi ile kronik hasta olarak değerlendirilip sağlık uygulama tebliğinin 1.8.1 bendine eklenerek katılım payı muafiyetinden faydalanmaları amacı ile 26.06.2013 tarihinde bir kanun teklifi” meclis komisyonuna verilmiştir.
Bu kanun teklifinin meclise sunulmuş olduğunu bilmek beni sevindirse de toplumsal ilgi alanımız olması gereken bu konu da henüz yeterli toplumsal duyarlılığı ulaşamadığımız için bu konunun sürekli kamuoyunda paylaşılarak toplumsal bilinç oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum. Kişisel olarak bundan sonra makalelerimde bu konuyu irdelemeyi sosyal sorumluluk olarak görüyorum. Bu makaleyi paylaşarak sizde lütfen topumda ki bilinç seviyesinin artarak konuya ilgi ve dikkatinin çekilmesine katkı sağlayın.
Unutmayalım ki; her sağlıklı insan bir engelli adayıdır.